Center Pc | Forum
Would you like to react to this message? Create an account in a few clicks or log in to continue.

Center Pc | Forum


 
AnasayfaAnasayfa  Kayıt OlKayıt Ol  Center Pc ForumCenter Pc Forum  Latest imagesLatest images  AramaArama  Giriş yapGiriş yap  
Arama
 
 

Sonuç :
 
Rechercher çıkıntı araştırma
En son konular
» Bekarlara Özel Düğün Davetiyeleri.
Üçüncü Felsefe Var Mıdır? Icon_minitimetarafından !..qRaL..! C.tesi Ara. 05, 2009 10:25 am

» Sivas
Üçüncü Felsefe Var Mıdır? Icon_minitimetarafından !..qRaL..! C.tesi Ara. 05, 2009 9:48 am

» Başar - Diss Krizi
Üçüncü Felsefe Var Mıdır? Icon_minitimetarafından gokhanb Cuma Ara. 04, 2009 9:10 pm

» gülce-ibrahim sadri
Üçüncü Felsefe Var Mıdır? Icon_minitimetarafından !..qRaL..! Cuma Ara. 04, 2009 6:15 pm

» ayna-garip hamsi
Üçüncü Felsefe Var Mıdır? Icon_minitimetarafından !..qRaL..! Cuma Ara. 04, 2009 6:09 pm

Tarıyıcı
 Kapı
 Indeks
 Üye Listesi
 Profil
 SSS
 Arama
Forum
Ortaklar
bedava forum

 

 Üçüncü Felsefe Var Mıdır?

Aşağa gitmek 
YazarMesaj
gokhanb
Site Sahibi

Site Sahibi
gokhanb


Üçüncü Felsefe Var Mıdır? 78979810
Üçüncü Felsefe Var Mıdır? I_icon_gender_male

<b>Yaş</b> Yaş : 34
<b>İleti Sayısı</b> İleti Sayısı : 857
<b>Şehir</b> Şehir : Konya
<b>Rep Gücü</b> Rep Gücü : 2420
<b>Rep Puanı</b> Rep Puanı : 17
Üçüncü Felsefe Var Mıdır? 97899910

Üçüncü Felsefe Var Mıdır? Empty
MesajKonu: Üçüncü Felsefe Var Mıdır?   Üçüncü Felsefe Var Mıdır? Icon_minitimePtsi Kas. 02, 2009 12:53 am

Bilinemezcilik:

I. Niçin üçüncü bir felsefe? Bu ilk bölümlerden sonra, bize öyle
gelebilir ki, bütün teorileri, iki büyük akım, yani idealizm ve
materyalizm paylaştığına göre, bütün bu felsefi düşünüş biçimleri
ortasında kendi yerimizi bulmak, oldukça kolaydır. Ve gitgide,
kanıtların, materyalizm lehine savaştığı kanısı kesinlik kazanıyor.

Öyle görünüyor ki, birkaç incelemeden sonra, bizi, usun (aklın)
felsefesine, yani materyalizme doğru götüren yolu yeniden bulduk.

Ama işler bu kadar basit değil. Daha önce de belirttiğimiz (sayfa 66)
gibi, zamanımızın idealistleri, piskopos Berkeley kadar açık yürekli
değiller. Onların düşünceleri, "çok daha kurnazca bir biçime sokulmuş,
ve 'yeni' terminolojiyle bulanıklaştırılmış böylece, saf kişiler, bu
fikirleri, 'modern' bir felsefe olarak kabul etmişlerdir."[17]
Gördük ki, felsefenin temel sorusuna, ancak birbirine tamamıyla karşıt,
birbiriyle çelişik ve uzlaşmaz iki yanıt verilebilir. Bu iki yanıt, çok
açıktır ve hiçbir karışıklığa meydan vermez.
Gerçekten de, aşağıyukarı 1710'a kadar, sorun şöyle konuyordu: bir
yanda, düşüncemizin dışında maddenin varolduğunu ileri sürenler -
bunlar materyalistlerdi; öte yanda, Berkeley ile birlikte maddenin
varlığını yadsıyanlar, maddenin yalnızca bizde, bizim ruhumuzda
varolduğunu ileri sürenler - bunlar idealistlerdi.
Ama bu dönemde, bilimler ilerlerken, başka filozoflar da işin içine
karıştı; bunlar, bu iki teori arasına bir karışıklık sokan bir felsefe
akımı yaratarak, idealistler ile materyalistler arasındaki oy dengesini
bozmaya çalıştılar; bir üçüncü felsefenin aranması, bu karışıklığın
kaynağı oldu.

II. BU ÜÇÜNCÜ FELSEFENİN İLERİ SÜRDÜĞÜ KANITLAR

Berkeley'den sonra geliştirilerek hazırlanan bu felsefenin esasına
göre, şeylerin gerçek doğasını bilmeye çalışmak yararsızdır ve biz,
görünüşlerden başka bir şeyi bilemeyiz.
Onun içindir ki, bu felsefeye, bilinemezcilik (agnostisizm) denir.
(Yunancada: a, olumsuzluk bildirir; gnostikos, bilinirlik, bilinebilir
anlamına gelir; agnostisizm ise, bilinemezcilik demektir.)
Bilinemezcilere göre, dünyanın, gerçekte, ruh mu, yoksa (sayfa 67) doğa
mı olduğu bilinemez. Şeylerin dış görünüşlerini tanımak, bizim için
olanaklıdır, ama gerçeği tanıyamayız, bilemeyiz.

Güneş örneğini alalım. Daha önce gördük ki, güneş ilk insanların
düşündükleri gibi, düz ve kırmızı bir daire değildir. Demek ki, bu
daire, bir yanılsamadan, bir görünüşten başka bir şey değildir
(görünüş, bizim şeyler hakkında sahip olduğumuz yüzeysel fikirdir, onun
gerçeği değildir).
Bunun içindir ki, idealistler ile materyalistlerin, şeylerin madde mi,
ruh mu olduklarını, şeylerin bizim düşüncemizin dışında varolup
olmadıklarını; bizim için onları tanıyıp bilmenin olanaklı olup
olmadığını anlamak için tartıştıklarını dikkate alarak, bilinemezciler,
görünüşler pekala bilinebilir, ama gerçek hiçbir zaman bilinemez
diyorlar.
Onlar diyorlar ki, duyularımız bizim şeyleri görmemizi, duymamızı,
onların dış görünümlerini, dış yönlerini, yani görünüşlerini tanımamızı
sağlar; öyleyse bu görünüşler, bizim için mevcuttur; onlar, felsefe
dilinde "bizim-için-şey" denilen şeyi oluştururlar. Ama biz, bizden
bağımsız olan şeyi, kendine özgü ve "kendinde-şey" denilen şeyi, kendi
gerçeği ile tanıyamayız, bilemeyiz.
Durmaksızın bu konu üzerinde tartışan idealistler ile materyalistler,
tıpkı biri mavi, öteki pembe gözlük takıp da karda gezinen ve karın
gerçek renginin ne olduğunu tartışan iki adama benzetilebilirler.
Varsayalım ki, gözlüklerini hiç çıkaramıyorlar. Bir gün karın gerçek
rengini bilebilecekler midir? Hayır. İşte, kimin haklı olduğunu anlamak
için tartışan idealistler ile materyalistlerin, biri mavi, öteki pembe
gözlük takıyor. Hiçbir zaman gerçeği bilemeyeceklerdir. Kar hakkında
"kendileri-için" bir bilgi edinecekler, her biri kendine göre, kendi
tarzında görecektir, ama hiçbir zaman "kendinde"-karı
bilemeyeceklerdir. İşte bilinemezcilerin düşünüş tarzları böyledir.
(sayfa 68)

III. BU FELSEFE NEREDEN GELİYOR?

Bu felsefenin kurucuları, Hume (1711-1776) İskoçyalı, Kant (1724-1804)
bir Alman'dı. Her ikisi de materyalizm ile idealizmi uzlaştırmaya
çalıştılar.
İşte, Lenin'in Materyalizm ve Ampiryokritisizm adlı kitabında aktardığı Hume'un düşünüş tarzından bir parça:
"İnsanların doğal içgüdüleriyle ya da doğal yetenekleriyle kendi
duygularına güvenmeye eğilimli oldukları ve bizim algılarımıza bağımlı
olmayan ve duyarlıkla bezenmiş bütün varlıklarla birlikte ortadan
kalktığımız takdirde bile varolacak olan bir dış evrenin varlığı, en
ufak bir uslamlama yapmadan ya da hatta uslamlamaya başvurmadan önce,
her zaman varsaydığımız apaçık belli bir şey olarak kabul edilebilir.
... Ama bütün insanların bu evrensel ve birincil kanısı, bize,
zihnimizde hiçbir şeyin bir simgesi ya da algısı dışında
varolamayacağını ve duyumların zihin ve nesne arasında doğrudan doğruya
herhangi bir müdahalede (Intercourse) bulunma yeteneğinden yoksun
olarak bu imgelerin içerisinden geçtiği birer kanaldan başka bir şey
olmadığını öğreten birazcık felsefeyle hemen sarsılır. Görmekte
olduğumuz masa; ondan uzaklaştıkça daha küçük görünür, ama bizden
bağımsız olarak varolan gerçek masa, değişmez; o halde bizim zihnimiz,
masanın imgesinden başka bir şeyi algılamamıştır. Usun gösterdikleri
bunlardır."[18]

Görüyoruz ki, Hume, her şeyden önce, sağduyuya uygun geleni, yani bize
bağımlı bulunmayan "dış evrenin varlığını" kabul ediyor. Ama hemen
ardından bu varlığı nesnel bir gerçek olarak kabul etmeyi reddediyor.
Ona göre, bu varlık, bir imgeden başka bir şey değildir ve bu varlığı,
bu imgeyi kaydeden duyularımız, ruh ile nesne arasında herhangi bir
ilişki kurma yeteneğinde değildir.
Kısacası, biz, şeylerin ortasında, sanki, perde üzerinde (sayfa 69)
nesnelerin imgesini onların varlığını saptadığımız, ama imgelerin
kendileri ardında, yani perdenin ardında herhangi bir şeyin bulunmadığı
bir sinemada yaşıyor gibiyiz.
Şimdi, bizim aklımızın şeyleri nasıl tanıdığı bilinmek istenirse, bu,
"bizzat zihnin enerjisine ya da bir tür görülemez ve bilinemez bir
ruhun varsayımına ya da bizce çok daha az bilinen bir başka nedene"
bağlı olabilir.[19]

IV. VARDIĞI SONUÇLAR

İşte gözkamaştırıcı, ayrıca da çok yaygın bir teori. Tarih boyunca,
felsefe teorileri arasında, çeşitli görünümler altında bu teoriyle
karşılaşıyoruz; zamanımızda ise, ona "tarafsız kalmak ve bilimsel bir
ihtiyatlılık içinde durumunu korumak" savında olanlarda raslıyoruz.
Şu halde, bu düşünüş tarzlarının doğru olup olmadığını ve bunlardan hangi sonuçların çıktığını incelememiz gerekir.

Eğer, bilinemezcilerin savundukları gibi, şeylerin gerçek doğasını
bilmemiz gerçekten olanaklı değilse, eğer bizim bilgimiz şeylerin
görünüşü ile sınırlıysa, o zaman, nesnel gerçeğin varlığını ileri
süremeyiz ve şeylerin kendi başlarına varolup olmadıklarını bilemeyiz.
Bize göre örneğin, otobüs nesnel bir gerçektir; bilinemezci ise, bize
diyor ki, bu kesin değil, bu otobüsün bir düşünce mi, yoksa bir gerçek
mi olduğu bilinemez. Demek ki, düşüncemizin, şeylerin yansısı olduğunu
savunmamızı yasaklıyor. Görüyoruz ki, işte burada, tam bir idealist
düşünüş tarzının ortasındayız, çünkü, şeylerin varolmadıklarını ileri
sürmekle, kısaca onların varolup olmadıklarının bilinemeyeceğini ileri
sürmek arasındaki fark, pek büyük değildir!
Bilinemezcinin, şeyleri, "bizim-için-şeyler" ve "kendinde-şeyler"
olarak birbirinden ayırdığını gördük. Demek ki, bizim-için-şeylerin
incelenmesi, öğrenilmesi olanaklıdır, bu (sayfa 70) bilimdir; ama
kendinde-şeylerin incelenmesi olanaklı değildir, çünkü, bizim dışımızda
varolan şeyleri tanıyamayız, bilemeyiz.
Bu düşünüş tarzının sonucu şudur: Bilinemezci, bilimi kabul eder, ve
ancak, doğadan bütün doğaüstü güçleri çıkarıp atmak koşuluyla bilim
yapılabileceğinden, bilim karşısında, materyalisttir.
Ama eklemekte acele eder ki, bilim, bize ancak görünüşleri verir, ve
öte yandan, gerçekte maddeden başka bir şey bulunmadığını, ya da hatta
maddenin varolduğunu, ya da tanrının varolmadığını, hiçbir şey
tanıtlamaz. İnsan aklı bu konuda hiçbir şey bilemez, öyleyse bu
konulara burnunu sokmamalıdır. Dinsel inanç gibi kendinde-şeyleri
bilmenin başka yolları varsa, bilinemezci, bunu da bilmek istemez ve
bunu tartışma hakkını kendinde bulmaz.

Demek ki, bilinemezci, yaşamın gidişine ve bilimin yapısına gelince,
materyalisttir; ama materyalizmi olumlamaya cüret edemeyen, her şeyden
önce idealistlerle sorun çıkarmamaya çalışan ve dinle çatışma haline
girmemeye özen gösteren bir materyalisttir. "Utangaç bir
materyalisttir".[20]
Vardığı sonuç şudur ki, bilimin derin değerinden kuşku duymakla ve
bilimde yalnızca görünüşleri görmekle, bu üçüncü teori, bize, bilime
hiçbir gerçeklik yüklememeyi öğütler ve herhangi bir şeyi öğrenmeye
çalışmanın, ilerlemeye katkıda bulunmak için çaba göstermenin, tamamen
yararsız olduğunu ileri sürer.
Bilinemezciler şöyle diyorlar: Eskiden, insanlar, güneşi düz bir daire
olarak görüyorlardı ve gerçeğin öyle olduğunu sanıyorlardı;
yanılıyorlardı. Bugün, bilim bize, güneşin gördüğümüz gibi olmadığını
söylüyor ve her şeyi açıklayacağını ileri sürüyor. Ama gene biz
biliyoruz ki, bilim de bir önceki gün yaptığını, bugün yıkarak, sık sık
yanılıyor. Dün yanlış (sayfa 71) bugün doğru, ama yarın yanlış.
Böylece, diye savunuyorlar bilinemezciler, bilemeyiz; akıl, bize kesin
hiçbir bilgi. getirmez. Ve eğer, örneğin dinsel inanç gibi akıldan
başka araçlar, bize mutlak olarak kesin bilgiler vermeyi iddia
ederlerse, bilim, bizi bunlara inanmaktan bile alıkoyamayacaktır.
Bilime karşı güven ve inancı zayıflatarak, bilinemezcilik, böylece,
dinlere geri dönüşü hazırlar.



V. BU "ÜÇÜNCÜ" FELSEFE NASIL ÇÜRÜTÜLÜR?


Gördük ki, materyalistler, savlarını tanıtlamak için, yalnızca bilimden
değil, ama aynı zamanda bilimlerin denetlenmesine olanak veren
deneyimden de yararlanırlar. "Pratiğin sağladığı ölçüt" sayesinde
şeyler bilinebilir, tanınabilir.
Bilinemezciler, bize dış dünya vardır ya da yoktur diye iddia etmek olanağı yoktur, diyorlar.
Oysa, pratik ile dünyanın ve şeylerin varolduklarını biliyoruz. Bizim
şeylerden edindiğimiz fikirlerin akla-yatkın, akılsız olmayan fikirler
olduğunu, şeylerle kendimiz arasında kurduğumuz ilişkilerin gerçek
ilişkiler olduğunu biliyoruz.

"Bu nesneleri, onlarda algıladığımız niteliklere göre, kendi yararımıza
kullanmaya başladığımız an, duyusal algılarımızın doğruluğunu ya da
yanlışlığını yanılmaz bir sınamadan geçirmekteyizdir. Bu algılar
yanlışsa, bir nesnenin onlara göre kestirdiğimiz kullanım yolunun da
yanlış olması ve çabamızın boşa gitmesi gerekir. Ama amacımıza varmayı
başarırsak, o nesne ile onun bizdeki ideasının uyuştuğunu anlarsak;
nesne, ereğimiz için kendisinden beklediğimizi verirse, o zaman bu,
bizim o nesne ve onun nitelikleri üzerine olan algılarımızın kendi
dışımızdaki gerçeklikle uyuştuğunun o ölçüde olumlu kanıtıdır. Ve bir
başarısızlığa uğradığımız zaman, başarısızlığımızın nedenini bulmada
genellikle pek gecikmeyiz; kendisine dayanarak iş gördüğümüz algının ya
eksik ve yüzlek, ya da başka algıların sonuçları ile onların
elvermediği (sayfa 72) bir tarzda birleştirilmiş olduğunu -kusurlu usa
vurma dediğimiz şey budur- anlarız. Duyularımızı gerektiği gibi
eğitmeye ve kullanmaya, ve eylemimizi gerektiği gibi edinilmiş ve
kullanılmış algıların belirlediği sınırlar içinde tutmaya ne kadar
dikkat edersek, eylemimizin sonucunun, algılarımızla algılanan
nesnelerin nesnel doğası arasındaki uyuşmayı gösterdiğini o kadar iyi
anlayacağız. Şimdiye kadar, bilimsel olarak denetlenmiş
duyu-algılarımızın, zihnimizde, doğaları gereği, dış alem bakımından
gerçeklikle çatışmalı idealar yarattığı, ya da dış alemle onun bizdeki
duyu-algıları arasında bir iç bağdaşmazlık bulunduğu sonucuna varmamıza
yolaçan tek bir örnek yoktur."[21]
Engels'in tümcesini alarak, "çöreğin (varlığının -ç.) kanıtı, onun
yenmesindedir" (İngiliz atasözü) diyeceğiz. Eğer çörek varolmasaydı, ya
da bir fikirden başka bir şey olmasaydı, çöreği yedikten sonra
açlığımız hiç de giderilmiş olmazdı. Onun için şeyleri tanımamız ve
fikirlerimizin gerçeğe uyup uymadıklarını görmemiz pekala mümkündür.
Bilimin verilerini deneyim yoluyla ve bilimlerin teorik sonuçlarının
pratikteki uygulamaları demek olan sanayi yoluyla denetlememiz olanağı
vardır. Eğer biz, yapay kauçuk elde edebiliyorsak, bu, bilim, kauçuk
olan bu "kendinde-şeyi" biliyor, tanıyor demektir.
Şu halde görüyoruz ki, kimin haklı olduğunu anlamaya çalışmak yersiz ve
gereksiz değildir, çünkü, bilimin düşebileceği teorik yanılgılar
ortasında, deneyim, bize, her keresinde gerçekten bilimin haklı
olduğunun kanıtını verir.

VI. VARGI

18. yüzyıldan beri, bilinemezcilikten az ya da çok yararlanmış olan
çeşitli düşünürlerin, bu felsefeyi, bazan idealizme, bazan da
materyalizme doğru çekmiş olduklarını (sayfa 73) görürüz. Bu
düşünürler, Lenin'in dediği gibi, yeni sözcüklerin ardına gizlenerek,
hatta kendi düşünce düzenlerini payandalamak için bilimden
yararlandıklarını bile ileri sürerek, iki teori arasında karışıklık
yaratmaktan başka bir şey yapmazlar; böylelikle de, bazı kişilerin,
bilimden yararlandıkları için idealist olmadıklarını, ama kanıtlarında
ta sonuna kadar gitmeyi göze alamadıkları ve tutarlı olmadıkları için
de materyalist olmadıklarını bildirmek olanağını veren rahat bir
felsefe edinmelerine olanak sağlar.
"Gerçekten, bilinemezcilik, 'utangaç' bir materyalizmden başka nedir?
Bilinemezci doğa kavramı, baştan sona materyalisttir. Bütün doğal alem,
yasalara bağımlıdır, ve bir dış etkinin işe karışmasını kesinlikle
dışarır. Ancak, bilinemezci, şunu ekler: bilinen evrenin ötesinde
yücelerden yüce bir varlığın bulunduğunu ileri sürmemizi de çürütmemizi
de sağlayacak hiçbir aracımız yoktur."[22]
Bu felsefe, demek ki idealizme yardım ediyor ve bilinemezciler; kendi
uslamlamalarında tutarsız olduklarından, sonunda idealizme varıyorlar.
"Bilinemezciyi kazıyın, diyor Lenin, idealisti bulacaksınız".
Gördük ki, materyalizm ile idealizmden hangisinin haklı olduğu bilinebiliyor.
Şimdi görüyoruz ki, bu iki felsefeyi uzlaştırmak iddiasında olan
teoriler, gerçekte idealizmi tutmaktan başka bir şey yapmıyorlar,
felsefenin temel sorusuna üçüncü bir yanıt getirmiyorlar, bu bakımdan
da, üçüncü bir felsefe yoktur. (sayfa 74)

Dipnotlar

1. V. İ. Lenin, Materyalizm ve Ampiryokritisizm, s. 19.
2. V. İ. Lenin, Materyalizm ve Ampiryokritisizm, s. 25-26.
3. V. İ. Lenin, Materyalizm ve Ampiryokritisizm, s. 26.
4. Friedrich Engels, Ütopik Sosyalizm ve Bilimsel Sosyalizm, Giriş, Sol Yayınları, Ankara 1993, s. 37.
5. Friedrich Engels, Ütopik Sosyalizm ve Bilimsel Sosyalizm, Giriş, s. 38.
6. Friedrich Engels, Ütopik Sosyalizm ve Bilimsel Sosyalizm, Giriş, s. 37


Üçüncü Felsefe Var Mıdır? Huxley
Sayfa başına dön Aşağa gitmek
https://centerpc.forum.st
 
Üçüncü Felsefe Var Mıdır?
Sayfa başına dön 
1 sayfadaki 1 sayfası
 Similar topics
-
» Felsefe ve Bilim
» Neden Felsefe Tarihi Okunmalı ?

Bu forumun müsaadesi var:Bu forumdaki mesajlara cevap veremezsiniz
Center Pc | Forum :: •Eğitim Kültür• :: Felsefe-
Buraya geçin: